Organizational Unit:
Department of Private Law

Loading...
OrgUnit Logo

Date established

City

Country

ID

Publication Search Results

Now showing 1 - 10 of 40
  • Placeholder
    Master ThesisPublication
    Ticari işletmenin devrinde ayıp
    Sarfati, Selim; Yakuppur, Sendi; Yakuppur, Sendi; Özer, Işık; Ünver, T. A.; Department of Private Law
    Günümüz ticari hayatının en önemli aktörlerinden biri, belki de en önemlisi ticari işletmelerdir. Bu sebeple ticaret hukukunun da en kritik konularından biri ticari işletme ve ticari işletmenin devridir. "Ticari İşletmenin Devrinde Ayıp" konusunda hazırlanan bu çalışmada gerek Türk Ticaret Kanunu'nda gerekse de Türk Borçlar Kanunu'nda özel olarak düzenlemiş olan ticari işletmenin devri ve devredilen ticari işletmenin ayıplı olması halinde Türk Borçlar Kanunu'nda düzenlenmiş olan ayıp hükümlerinin ne şekilde uygulanacağı ve ayıptan doğan seçimlik hakların sonuçları incelenmiştir. Bu bağlamda çalışmamızın bölümleri "Ticari İşletmenin Devri", "Ticari İşletmenin Devri Bağlamında Ayıp" ve "Ticari İşletmenin Devrinde Ayıptan Doğan Seçimlik Haklar ve Bu Hakların Kullanılmasının Sonuçları" olarak belirlenmiş olup inceleme bu şekilde yapılmıştır.
  • Placeholder
    Master ThesisPublication
    Viyana Satım Sözleşmesi ve Türk Borçlar Kanunu kapsamında satıcının ayıptan doğan sorumluluğu ve özellikle Viyana Satım Sözleşmesi'ne göre alıcının tazminat talep etme hakkı
    (2017) Doğan, Hande; Eren, Tevfik Fikret; Eren, Tevfik Fikret; Elçin, G.; Işıntan, Pelin; Department of Private Law; Doğan, Hande
    Bu çalışma, Özyeğin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde yüksek lisans tezi olarak hazırlanmıştır. Tezde araştırılan konu, Viyana Satım Sözleşmesi ve Türk Borçlar hukuku açısından ayıplı ifadan dolayı alıcının sahip olduğu seçimlik haklar ve özellikle Viyana Satım Sözleşmesi'ne göre önemli bir hak olan tazminat hakkıdır. Giriş bölümünde konunun seçimindeki etkenler ve inceleme tarzı, terminoloji tercihi ele alınmıştır. Birinci bölümde Viyana Satım Sözleşmesi'nin uygulama alanı, yer bakımından, maddi bakımdan ve zaman bakımından ele alınmış ve sonrasında Türk Borçlar Kanunu ile Viyana Satım Sözleşmesi uyarınca ayıptan doğan sorumluluk karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. İkinci bölümde, alıcının Viyana Satım Sözleşmesi uyarınca ayıplı ifa sonucu tazminat talep etme hakkı ayrıntılı olarak incelenmiştir. Sonuç bölümündeyse, tezde araştırılan konular ve yapılan çıkarımlar bir arada sunulmuştur. Anahtar Kelimler: Viyana Satım Sözleşmesi, VSS, Ayıptan Doğan Sorumluluk, Tazminat.
  • Placeholder
    Master ThesisPublication
    Seri markaların korunması
    (2020-11) Çiçeklioğlu, Gizem; Kocabıyık, Sami; Kocabıyık, Sami; Tuzcuoğlu, Tuğçe; Cihan, A. H.; Department of Private Law; Çiçeklioğlu, Gizem
    Bu çalışmada seri marka kavramı, tescil edilmesi, korunması ve karşılaşılabilecek davaların incelenmesi amaçlanmaktadır. Bu çalışma üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Seri marka kavramı ve seri markaların özellikleri, işlev ve fonksiyonları incelenmiştir. Bu bölümde ayrıca Seri markalar ile ilgili örnekler verilmiştir. İkinci bölümde markaların korunması ile ilgili yasalarda yapılan düzenlemeler üzerinde durulmuştur. Üçüncü bölümde seri markalar ile ilgili anlaşmazlıklar sonucu ortaya çıkan davalar, yargı kararları ışığında anlatılmıştır. Sonuç kısmında ise çalışma kapsamında ulaşılan tespitler paylaşılmıştır.
  • Placeholder
    Master ThesisPublication
    Tıbbi müdahalede aydınlatılmış rıza
    Özdilek, Hafize; Yakuppur, Sendi; Yakuppur, Sendi; Hakeri, Hakan; Özer, M. T.; Department of Private Law; Özdilek, Hafize
    Hukuka uygun bir tıbbi müdahalenin ön şartı olduğu hususunda öğreti, uygulama ve mevzuatta genel kabul gören “Tıbbi Müdahalede Aydınlatılmış Rıza" konusunda hazırlanan bu çalışmada, öncelikle tıbbi müdahaleye rızanın konusunu teşkil eden tıbbi müdahaleler özellik arz eden türleri ile birlikte incelenmiştir. Tıbbi müdahale konusu tüm yönleriyle ele alındıktan sonra bu müdahalenin ön şartı olan aydınlatma konusu ele alınmış, aydınlatmanın amacı, kapsamı, yükümlüsü, muhatabı, şekli ve zamanı detaylı bir şekilde ele alınmıştır. Son kısımda ise aydınlatmaya dayalı olarak alınması gereken “tıbbi müdahaleye rıza” ile ilgili detaylı bir inceleme yapılarak, tıbbi müdahaleye rızanın hukuki niteliği ele alınmıştır. Rızayı doğrudan düzenleyen uluslararası ve ulusal mevzuat ele alınarak incelenmiş, ardından rıza konusunda çok önemli bir konu olan ehliyet konusu medeni hukuk kavramlarına ve ceza hukuku kavramlarına da başvurulmak suretiyle detaylı bir şekilde ele alınmıştır. Son olarak rızanın kapsamı, zamanı, şekli, rızayı sakatlayan haller, rızayı geri alma, esirgeme, tedaviyi reddetme hakkı ve rıza aranmayan haller ele alınarak çalışmaya son verilmiştir. Böylece bir mantıki silsile ve biri diğerinin önceli ve şartı olmak üzere, incelememiz tıbbi müdahale, aydınlatma ve tıbbi müdahaleye rıza başlıkları altında incelenerek tamamlanmıştır.
  • Placeholder
    Master ThesisPublication
    İş sözleşmesinin devri
    (2019-08) Yanık, Aybüke; Kıvrakdal, Akın; Kıvrakdal, Akın; Tuzcuoğlu, Tuğçe; Bağcı, M.; Department of Private Law; Yanık, Aybüke
    İş sözleşmesiyle bir taraf (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer taraf (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmektedir. İş sözleşmesinin devrinde ise işçi, iş sözleşmesini devreden işveren ve devralan işveren arasında üçlü bir ilişki söz konusudur. Devir sözleşmesi ile devreden işveren iş sözleşmesini devretmeyi, devralan işveren iş sözleşmesini devralmayı kabul eder. İşçi ise iş sözleşmesinin hâlihazırdaki işvereni olan devreden işverenden, devralan işverene devredilmesini kabul eder. İş sözleşmesinin devri sonucunda iş sözleşmesindeki taraf sıfatıyla birlikte bu sözleşmeden doğan tüm hak ve borçlar başka bir işverene (devralan üçüncü kişiye) geçirilmiş olmaktadır. İş sözleşmesinin devri ile birlikte fesih, iptal gibi yenilik doğuran haklar ile tüm def’i ve itiraz hakları da devralan işverene geçmektedir. İş sözleşmesinin devri kavramı, Türk İş Hukuku açısından öncelikle doktrinde tartışılmış ve yargı kararlarına konu olmuş, mevzuattaki yerini ise daha sonra almıştır. İş sözleşmesinin devrinin kanunda düzenlenmesinden önce de Borçlar Hukukunun temel ilkelerinden olan sözleşme özgürlüğü prensibi gereği taraf iradeleriyle sözleşmenin devri olanaklı görülmüş ve bu doğrultuda kurulan sözleşmeler geçerli kabul edilmiştir. Kavram 4857 Sayılı İş Kanunu Taslağında yer almasına rağmen Kanunun kabul sürecinde yasalaşmamış, daha sonra 01 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 Sayılı Borçlar Kanunu ile yasal dayanağa kavuşmuştur. Yüksek lisans tezi olarak hazırladığımız bu çalışmanın amacı, iş sözleşmesinin devri kavramının ve hukuki sonuçlarının incelenmesi ve değerlendirilmesidir.
  • Placeholder
    PhD DissertationPublication
    Avrupa Birliği mülteci hukuku reformunda düzensiz göçmenlerin statüleri
    Parlak, Türkan Melis; Caşın, Mesut Hakkı; Caşın, Mesut Hakkı; Ünver, Yener; Çağıran, M. E.; Göktuna, Hamdi Deniz Ege; Atladı, Ramazan Barış; Department of Private Law; Parlak, Türkan Melis; Parlak, Türkan Melis
    Göç tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. Homo sapiensten günümüz modern insanına değin en temel gayesi hayatta kalmak olan insanoğlu, kıt kaynaklara sahip dünyada sonsuz ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmıştır. Bunun sonucunda değişik nedenlerle -ekonomik, sosyal, doğal veya siyasi- insanlar, yaşadıkları toprakları zorunlu veya gönüllü olarak terk ederek, başka ülkelere göç etmektedirler. Kadim zamanlarda iç savaşlarla başlayan bu göç dalgası, yıllar geçtikçe uluslararası ve politik bir hal almıştır. Bu nedenle de göç ve mülteci hukuku günümüzde uluslararası hukukun en temel meselelerinden biri haline gelmiştir. Avrupa ülkeleri gelişmiş ekonomileri ve yüksek refah seviyeleri nedeniyle göçmenler için adeta bir cazibe merkezidir. İkinci Dünya Savaşı'nın ardından göçmenleri kalkınma sürecinin bir parçası olarak gören ve "açık kapı" politikası benimseyen Avrupa ülkeleri, 1970'li yıllarla beraber yaşanan ekonomik krizlerin etkisiyle sınırlarını göçmenlere kapatarak "kapalı kapı" dönemine geçmiştir. Schengen Antlaşması ile iç sınırların kaldırılması, güçlendirilmiş dış sınır kontrolleri şeklinde karşımıza çıkmaktadır. 11 Eylül saldırılarının ardından başta Avrupa Birliği ülkeleri olmak üzere tüm dünyanın "yabancı" ve "güvenlik" algısı değişmiştir. Saldırıların ardından düşman ceza hukukunun yarattığı psikolojik etkiyle toplanan ve değişen "yabancı" ve "güvenlik" algısı ile perçinlenen "istenmeyen" olma durumuna, AB'nin bulduğu en efektif çözüm geri kabul antlaşmalarıdır. Düzensiz göç sorunu geri kabul antlaşmaları ile, kaynak ve transit ülkelerle iş birliği yapılarak AB'nin iç sorunu haline gelmeden çözülmeye çalışılmıştır. Ancak artan bu güvenlik yaklaşımı ve zorlayıcı sınır politikaları nedeniyle uluslararası koruma arayan kişiler, düzensiz bir şekilde sınırları geçmeye çalışmaktadırlar. Tehlike arz eden bu yolculuklar esnasında Akdeniz ve Ege Denizi adeta bir ölüler denizi haline gelmiş bulunmaktadır. Bu durum geri göndermeme ilkesini tartışmalı hâle getirmektedir. Kişilerin statüsüne bakılmaksızın sadece insan olmasından ileri gelen birtakım hakları bulunmaktadır. Tüm devletler, insan hakları hukuku ve göç hukuku metinlerinde düzenlenen bu hakları yetki alanları altında olan herkese sağlamakla yükümlüdürler. Sığınma hakkı bağlamında tüm devletler, düzensiz göçmenlerin uluslararası koruma prosedürlerine erişimini sağlamalı ve göçmenleri düzensiz girişi nedeniyle cezalandırmamalıdır. Ancak AB ülkeleri, çeşitli nedenlerle kişilere sığınma hakkı sağlamak hususunda isteksiz davranmakta ve sınırlarını korumak amacıyla düzensiz göçmenlerin insan haklarına gereken saygıyı göstermemektedir. Birlik, sınırlarını ve "Avrupa" kimliğini korumak pahasına ayrımcılık yapmamak, eşitlik ve temel insan haklarına saygı gösterilmesi gibi temel değerlerine aykırı hareket etmekte ve önceliğini güvenliğe vermektedir. "Avrupa Birliği Mülteci Hukuku Reformunda Düzensiz Göçmenlerin Statüleri" başlıklı çalışma ile Avrupa Birliği'nin değişen göç politikalarının düzensiz göçmenlerin haklarını nasıl etkilediği açıklanmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda çalışmanın birinci bölümünde birçok bilim dalının göç olgusuyla ilgilenmesi ve hepsinin farklı perspektiften konuya yaklaşması nedeniyle oldukça benzer özellikler göstermesine rağmen bazı nüanslar barındıran göç kavramı ile göçe ilişkin temel kavramlar açıklanmıştır. Bunun yanı sıra göçmenleri göçe iten nedenler, göç teorileri, göç hukukunun tarihsel gelişimi ve düzensiz göçmenliği besleyen göçmen kaçakçılığı suçuna da bu bölümde yer verilmiştir. Çalışmanın ikinci bölümünde, birinci bölümde ele alınan göçün temel kavramları, nedenleri ve tarihsel gelişimi bilgilerinden yola çıkılarak Avrupa Birliği özelinde göç hukukunun esasları ve gelişimi konusu irdelenmiştir. Bu bölümde, Avrupa'nın yeniden yapılanma sürecinde benimsediği "açık kapı" politikası döneminden, göçmenleri adeta bir sorun olarak gören "kapalı kapı" döneminde değin göç ve göçmenlere yönelik yaklaşımı uluslararası antlaşmalar aracılığıyla incelenmiştir. Ayrıca bu bölümde Avrupa Birliği'nin ortak göç çalışmaları ile EURODAC, FRONTEX, EUROSUR gibi düzensiz göçmenleri önlemek amacıyla oluşturulan kurumlara da değinilmiştir. Avrupa Birliği'nin 2000'li yıllarda benimsediği politika ile artan düzensiz göç sorununa kaynak ve transit ülkeleri de dahil ederek çözüm yolu bulma süreci bölümde irdelenmiştir. Bu bağlamda geri kabul antlaşmaları ele alınmıştır. Tezin son bölümünde ise sığınma hakkı, sığınma hakkını teminat altına alan hukuki kaynaklar ve düzensiz göçmenlerin uluslararası koruma başvurusu sonuçlanana ve geri gönderilmesine değin sahip olduğu haklar uluslararası yargı kararları ışığında ele alınmıştır.
  • Placeholder
    Master ThesisPublication
    Rekabet hukuku bakımından ilaç sektöründeki dağıtım sözleşmelerine yönelik sınırlamalar
    Gökalp, Gültekin Can; Şenol, Ayşe Nilay; Şenol, Ayşe Nilay; Kocabıyık, Sami; Kazmacı, Ö. U.; Department of Private Law
    Ülkemizde ilacın üretimi, pazarlanması, satışı ve dağıtımı regülasyonlara tabii olarak gerçekleşir. Dağıtım, üretimi takip eden süreçte ürünlerin ihtiyaç sahiplerine ulaşmasını sağlayan bir ticari faaliyettir. Türkiye'de ilaçlar bizzat ilaç üreticileri tarafından değil, bağımsız dağıtıcılar olan ecza depoları tarafından aralarındaki dağıtım sözleşmeleri uyarınca serbest eczanelere veya ihale kanalıyla kamu/özel sağlık kuruluşlarına dağıtılır. Bu iki kanal bakımından yapılan sözleşmelerin tarafları, konusu ve sonuçları birbirine benzese de söz konusu sözleşmelerin hukuki nitelikleri birbirinden farklıdır. Dağıtım anlaşmaları bir ürün pazarının sağlayıcı konumundaki ilaç firmaları ile dağıtım kademesinde faaliyet gösteren ecza depoları arasında alım-satım veya yeniden satıma ilişkin hükümler içermesi nedeniyle rekabet hukuku bakımından "dikey anlaşma" olarak nitelendirilirler. Bu yönüyle, dağıtım anlaşmalarına RKHK md. 4'teki sınırlamalar uygulanır. Öte yandan, bu anlaşmalar yarattıkları faydalar nedeniyle bireysel muafiyet ve özellikle grup muafiyeti düzenlemeleri bakımından da incelenir. Biz bu çalışmamızda, birinci bölümde, ilaç firmaları ile ecza depoları arasında serbest eczanelere ilaç teminini konu alan dağıtım sözleşmelerini inceledik. Bu sözleşmenin özelliklerini dikkate alarak hukuki niteliğine ilişkin değerlendirmelerimize yer verdik. Ayrıca, Rekabet Kurulu kararlarında sıkça rastlandığından ihale kanalındaki sözleşmeleri de kıyasen inceledik. İkinci bölümde ise ilaç sektöründeki dağıtım sözleşmelerine yönelik rekabet hukukundan ileri gelen sınırlamalar üzerinde durduk ve bu sözleşmeleri muafiyet rejimi bakımından kurul kararları ışığında ele aldık.
  • Placeholder
    Master ThesisPublication
    Çevrimiçi platformlara özgü üretilen program formatlarının internet ortamında korunması
    Erdoğan, Halil Berk; Kocabıyık, Sami; Kocabıyık, Sami; Özer, Işık; Büyükkılıç, G.; Department of Private Law
    Bu tez çalışması medya ve eğlence sektörlerinde ticari ve kreatif açıdan önemli bir yer tutan program formatlarının tartışmalı hukuki niteliklerinin ve bu formatlara sağlanabilecek hukuki korumanın incelenmesi maksadıyla kaleme alınmıştır. Programlar ve program formatları birbirlerine karıştırılmaması gereken farklı yapıtlar olup formatlar, görsel işitsel bir eser olan programların yapıtaşı olan yazılı ürünlerdir. Gelişen teknoloji sayesinde eser ve içeriklere ulaşma yöntemleri çeşitlenmiş, fikri mülkiyet hukuku internet ve dijitalleşmeden önemli ölçüde etkilenmiştir. Çalışmamızda program formatlarının hukuki nitelikleri ve fikri mülkiyet hukuku kapsamında eser olarak korunup korunamayacakları, hukuk doktrinindeki farklı görüşler ve Yargıtay ve yabancı ülkelerin yüksek mahkemelerine ait kararlar çerçevesinde değerlendirilmiş, devamında eser sahibinin mali hakları; internet ortamında gerçekleşebilecek telif hakkı ihlallerine, önemli çevrimiçi ortam aktörlerine ve temel bilişim hukuku esaslarına değinilerek incelenmiştir. Program formatlarına sağlanabilecek özel hukuk koruması irdelenerek çalışma noktalanmıştır.
  • Placeholder
    Master ThesisPublication
    Hekimlerin gebeliklerin sonlandırılmasından kaynaklanan özel hukuk ve ceza hukuku sorumluluğu
    (2014) Tunalı, Işıl Güney; Ünver, Yener; Ünver, Yener; Department of Private Law; Tunalı, Işıl Güney
    Gebeliklerin sonlandırılması tıp, hukuk, etik, felsefe,din gibi pek çok alanda binlerce yıldır tartışılan bir konudur. Zamana ve mekana göre yaklaşımlar ve bakış açıları değişkenlik gösterse de gebeliklerin sonlandırılmasını ne tamamen serbest bırakmanın ne de aşırı kısıtlamalar getirmenin çözüm olmayacağı bilinmektedir. Ülkeden ülkeye değişkenlik göstermekle beraber, ülkemiz de dahil olmak üzere hemen her ülkenin kanunları gebeliklerin sonlandırılmasına belli koşullar altında izin vermiş, bu koşulları taşımayan durumlarda gebeliği sonlandıran kişilerin sorumluluğuna gidilmiştir. Gebeliklerin herhangi bir kişi tarafından herhangi bir yöntemle sonlandırılması mümkün olup sorumluluğunu da beraberinde getirse de, özellikle yakın zamanlarda gündemde olan ve kamuoyunun ilgisini çeken konu, hekimlerin gebeliklerin sonlandırılmasına yönelik tıbbi müdahale niteliği taşıyan eylemleri olmaktadır. Bu çalışmada hekimlerin gebeliklerin sonlandırılması nedeniyle hem özel hukuk hem ceza hukuku alanında söz konusu olabilecek sorumlulukları ele alınmıştır. Gebeliklerin sonlandırılmasında özel hukuk sorumluluğu, genel olarak hekimin özel hukuk sorumluluğuna paralel şekilde, hekim ile gebe kadın ya da yasal temsilcisi arasında kurulmuş bir sözleşme ilişkisinden, haksız fiilden, vekaletsiz iş görmeden kaynaklanabilir. Ayrıca Türk Borçlar Kanunu ilgili maddeleri uyarınca hekimin kusursuz sorumluluğuna da gidilebilir. Müdahalenin gerçekleştiği sağlık kurumunun da sözleşmeye aykırılığın yanı sıra hekimin kusuru nedeniyle sorumlu tutulması da söz konusu olabilir. Gebeliklerin sonlandırılması nedeniyle bir tazminata hükmedilebilmesi için de, genel sorumluluk hükümlerine uygun şekilde, bir hukuka aykırılık, zarar, kusur ve nedensellik bağının bulunması gerekmektedir. Çalışmada bu hususlar tıp uygulamasından örnekler eşliğinde ele alınmış, ayrıca ispata ilişkin özellikler ve tazminatın hesaplanması üzerinde de durulmuştur. Hekimlerin gebeliklerin sonlandırılmasından kaynaklanan cezai sorumluluğu açısından Türk Ceza Kanunu 99. ve 100. maddelerinde yer alan çocuk düşürme ve düşürtme suçları irdelenmiştir. Hekimlerin suç işlememeleri, hastalarına zarar vermemeleri ve kendilerini sorumlu duruma düşürmemeleri konusunda dikkat edilmesi gereken en önemli hususlar olarak özellikle Nüfus Planlaması Hakkında Kanun Hükümleri'nin dikkate alınması, hastanın aydınlatılmış onamının alınması, onam olmaksızın, yetki alanı dışında ve endikasyonsuz müdahaleye girişilmemesi ve yapılanların eksiksiz kayıt altına alınması üzerinde durulmuştur.
  • Placeholder
    Master ThesisPublication
    Anonim şirketlerde borca batıklık durumu ve sonuçları
    Kök, Ecem; Kocabıyık, Sami; Kocabıyık, Sami; Özer, Işık; Büyükkılıç, G.; Department of Private Law; Kök, Ecem
    Sermayenin korunması ilkesi, şirketler hukukunun temel ilkelerinden biridir. Anonim şirketler bakımından bu ilkenin sağlanması amacıyla ve gerek şirket gerek şirket alacaklıları gerek şirket ortakları üzerinde sahip olduğu etki nedeniyle, malvarlığının korunmasına ilişkin kanunda bazı düzenlemelerde bulunulmuştur. Anonim şirketin mali durumunda birtakım nedenlerden ötürü bozulmalar meydana gelmesi olağandır. Bu mali durum bozulmalarından biri de borca batıklık durumudur. Şirket aktiflerinin, borçlarını karşılamaya yetememesi durumu olarak tanımlayabileceğimiz borca batıklık durumu hem şirketi hem şirket alacaklılarını hem şirket ortaklarını hem de kamuyu olumsuz etkilemesi nedeniyle kanunda ayrıca düzenlenmiş, bazı yükümlülükleri ve sonuçları beraberinde getirmiştir. Türk Ticaret Kanunu’nun 376/3. hükmünde, şirketin borca batık durumda olduğuna ilişkin bazı emarelerin varlığı halinde yönetim kurulunun ara bilanço çıkarması gerektiği, çıkarılan ara bilançodan şirket aktiflerinin, borçlarını karşılamaya yetmediğinin anlaşılması durumunda, yönetim kurulu tarafından bu durumun şirket merkezinin bulunduğu yer asliye ticaret mahkemesine bildirilmesi ve şirketin iflasının istemesi gerektiği düzenlenmiştir. Borca batıklığa bağlanan sonuç, şirketin sona erme nedeni olan şirketin iflasıdır. Borca batıklık bildirimi üzerine mahkemece yapılacak incelemede şirketin gerçekten borca batık durumda olduğu tespit edilirse, mahkeme tarafından şirketin iflasına hükmedilir. Ancak bazı yöntemler ile şirketin içinde bulunduğu borca batıklık durumu nedeniyle hakkında verilecek iflas kararından kurtulması mümkündür. Üç bölümden meydana gelen çalışmamızın ilk bölümü anonim şirketlerin mali yapısındaki bozulmalardan, ikinci bölümü genel itibariyle borca batıklık durumuyla birlikte borca batıklık durumunda yapılması gerekenlerden ve borca batıklıktan doğan sorumluluktan, son bölümü ise borca batıklığın sonucu olarak iflastan ve iflas kararının önüne geçilebilmesi için başvurulabilecek yöntemlerden oluşmaktadır.